Doğal afetler, insan hayatını tehdit eden en büyük tehlikelerden biri olarak karşımıza çıkarken, geçtiğimiz günlerde Türkiye'deki bir orman yangını, bir adamın hayatını sonsuza dek değiştiren korkunç bir deneyime sahne oldu. Yangın, ardından çarpıcı ifadelerle anlattığı bir dramın kapısını açtı. “Etim eriyormuş gibi yandığımı hissettim” diyen genç adam, alevlerin ortasında yaşadığı anları ve bu süreçteki içsel mücadelesini paylaştı.
Hikaye, Türkiye'nin güney sahilinde meydana gelen büyük bir yangınla başlıyor. İlgili bölgedeki ormanlık alanlar kısa sürede alevler içinde kalırken, birçok kişi tahliye için hızla bölgeyi terketmek zorunda kaldı. Ancak, alevlerin yükselmesi ve patlayan ağaçlar nedeniyle kaçış yolları tıkanan genç bir adam, kendisini bir hayatta kalma mücadelesinin tam ortasında buldu. Bu süreçte yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “Sanki dünya üzerimden geçiyordu. Her şey bir anda oldu; alevlerin her tarafımı sardığını hissettim. Etim eriyormuş gibi yandığımı düşündüm. O an, hayatta kalma içgüdüm devreye girdi.”
Yangının sebebi, bölgedeki sıcak hava koşulları ve rüzgârın etkisiyle birleşince, bir türlü kontrol altına alınamadı. Genç adam, kaçış yolu bulmakta zorlanırken, alevlerin narin derisine nasıl saldırdığını anlatıyor. Yüzü ve vücudunun diğer kısımlarındaki yanıklar, bu anların ne denli korkutucu olduğunu gözler önüne seriyor. Yangın çıkmadan birkaç saat önce, ağaçların arasında geçirdiği zamanın çok kıymetli olduğunu anlamış. Ancak o anda kaçmanın tek çözüm olduğunu fark etti.
Birçok insanın korkularıyla yüzleşmek zorunda kaldığı bu tür trajediler, hayatta kalma arzusunu ön plana çıkarıyor. Genç adam, kendi başına kalmanın Türkiye'de yaşadığı en büyük kabus olduğunu ifade ediyor. O kargaşa ve paniğin içinde; “Neden bana böyle bir şey oluyor?” sorusuyla boğuşmuş. Can havliyle kaçış yollarını değerlendirirken, gözlerinin önünde alevlerin dans etmesini izlemek zorunda kaldı. Hızla yaklaşan alevleri görebilmek, adeta bir film sahnesindeymiş gibi hissettirdi.
Başarılı bir şekilde kaçmayı başardığında, yaşanan dehşet dolu dakikalar ve anlık duygusal çöküntüyü etkili bir şekilde anlatıyor. “Kendimi kaybetmiş gibiydim, aklım bir türlü durulmuyordu. Korkunun ve çaresizliğin pençesinde kıvranıyordum. Bir an, rüzgârın alevleri yönlendirdiğini düşündüm. Her şey çok hızlı gelişti,” cümleleri, işlerin ne kadar karmaşık ve karmaşık hale geldiğini gösteriyor. Gerçekten de, yıkıcı yangınlar, insanlarda derin yaralar açarken, hayatta kalma içgüdüsünün gücünü bir kez daha gözler önüne seriyor.
Alevlerin ortasında yaşadığı korkunç anılar, toplumda yangın güvenliğinin önemini bir kez daha dile getirdi. Genç adam, toplumu bu tür doğal afetler konusunda bilinçlendirmeye yönelik çabalarını sürdürmeyi planladığını dile getiriyor. Yangının insanların hayatını nasıl etkileyebileceğine dair daha fazla farkındalık yaratmak ve tüm bireylerin bu tür olaylara hazırlıklı olmalarını sağlamak için çalışacak. “Bir yara, bir yanık, alevin ardından kalan izlerin asla unutturulamayacağı gerçeği. Bu olaydan sonra insanın, hayatta kalmak için daha fazla yeteneğe ihtiyaç duyduğunu anlıyor.”
Sonuç olarak, yaşanan bu korkunç deneyim, yalnızca bu adamın hayatını değil; aynı zamanda herkesin doğayla olan ilişkisini ve ona ne kadar duyarlı olduklarını sorgulamalarına neden oldu. Her birimiz, doğal afetlere karşı ne kadar hazırlıklı olduğumuzu tekrar değerlendirmeli ve bu tür durumlarda nasıl davranmamız gerektiğini öğrenmeliyiz. Unutmayalım ki, alevlerin ortasındaki bir kişinin sesi, diğerlerine ilham veren bir hayatta kalma hikayesine dönüşebilir.