Son günlerde İsrail ile İran arasında yaşanan gerginlik, Orta Doğu’da tansiyonu yeniden yükseltti. Her iki ülkenin karşılıklı tehditleri ve askeri hamleleri, bölgesel güvenliği tehlikeye atarken, uluslararası kamuoyunun gözleri ABD Başkanı Joe Biden’ın bu kriz karşısında nasıl bir tutum sergileyeceğine çevrilmiş durumda.
İsrail, İran’ın nükleer programına ve balistik füze kapasitesine karşı sert eleştirilerde bulunmaya devam ederken, son haftalarda yaşanan gelişmeler, bölgedeki gerilimi daha da tırmandırdı. İsrail hükümeti, İran’ın nükleer silah üretme kapasitesine hızla yaklaştığını öne sürerek, gerekli tüm önlemleri alacağını belirtti. İran ise İsrail’in tehditlerine karşı koyacağını ve bölgedeki askeri varlığını güçlendireceğini duyurdu.
Bu karşılıklı açıklamalar, sadece iki ülke arasında değil, küresel ölçekte de önemli bir endişe yaratmış durumda. ABD, İsrail’in en güçlü müttefiki olarak Orta Doğu’daki bu gerilimde kilit bir rol oynuyor. Biden yönetimi, bir yandan İran’la nükleer müzakereleri sürdürmeye çalışırken, diğer yandan İsrail’in güvenlik endişelerini göz ardı etmemeye çalışıyor. Ancak, bu dengeleri gözetmek her geçen gün daha zor hale geliyor.
Biden’ın İran ile nükleer anlaşmaya yeniden dönme girişimleri, İsrail tarafından sıkça eleştiriliyor. İsrail Başbakanı, İran’a karşı sert bir tutum sergilenmesi gerektiğini vurgularken, Washington ise diplomatik yolların tükenmemesi için çaba sarf ediyor. Biden yönetimi, askeri müdahaleye başvurmadan önce diplomasiyi sürdürme taraftarı olsa da, bölgede artan askeri hareketlilik ve karşılıklı tehditler, bu yaklaşımı zorlaştırıyor.
Bölgede tansiyonun düşmesi ve olası bir çatışmanın önlenmesi için ABD’nin nasıl bir adım atacağı merakla bekleniyor. Biden yönetiminin alacağı kararlar, Orta Doğu’nun geleceği üzerinde kritik bir etki yaratabilir ve küresel dengeleri değiştirebilir.