Günümüzde artan şiddet olayları toplumun her kesiminde büyük bir kaygı yaratıyor. Ancak, bazı olaylar ruhsal ve psikolojik etkenleri gözler önüne sererken, mahkemelerde verilen kararlar da gündem oluyor. Son dönemde yaşanan bir bıçaklama olayı, sadece şiddetin boyutunu değil, aynı zamanda adaletin nasıl işlerlik kazandığını da sorgulatıyor. Eşini sokak ortasında bıçaklayan bir adamın durumu, pişmanlık ve geleceği üzerindeki etkilere odaklanarak, mahkeme sürecinin sonucu olarak indirim kararı çıktı. Bu olay, hem hukuki süreçleri hem de bireylerin ruhsal durumlarını dikkate alan çok katmanlı bir dramı içeriyor.
Yaklaşık bir ay önce, bir şehir merkezinde meydana gelen bu olay, o sırada tesadüfen orada bulunan birçok kişinin gözleri önünde gerçekleşti. Eşi ile tartıştığı iddia edilen K. Y., bir anda sinirlerine hakim olamayarak cebinden çıkardığı bıçakla karısına saldırdı. Kadın, aldığı yaralarla hastaneye kaldırılırken, K. Y. olay yerinde gözaltına alındı. Eşinin yaralanması, hem toplumda hem de yerel medyada büyük bir yankı buldu. Herkes, eşine böyle bir işkenceyi nasıl yapabildiğini merak ediyordu. K. Y.'nin ifadesinde, “O an kontrolümü kaybettim, onu seviyorum ama çok sinirlendim,” şeklindeki sözleri ise pişmanlık duygusunu gözler önüne serdi.
Görüşülen davada, söz konusu adamın geçmişte herhangi bir suça karışmamış olması, mahkeme tarafından dikkate alındı. Vekaletini üstlenen avukat ise müvekkilinin psikolojik durumunu ve pişmanlığını ön plana çıkararak, mahkemenin kararında indirim uygulanmasını talep etti. K. Y.’nin olay sonrası verdiği ifadelerdeki tutumunun ve sağlıklı bir tedavi sürece girmesi kararında etkili olduğu belirtildi. Bu süreçte, hem K. Y. hem de eşi için gerekli olan tedavi ve rehabilitasyon yöntemlerinin uygulanması adına mahkeme, mevcut ceza yasasının indirim uygulama şartlarını göz önünde bulundurarak, 10 yıl olan hapis cezasını 5 yıla indirdi.
Yerel toplumda bu karar oldukça tartışmalı bir hal aldı. Bazı insanlar, ailenin özünde yaşaması gereken şiddetin mevcudiyetinin ve bunun ne kadar kabul edilemez olduğunun altını çizerken, bazılarının da K. Y.'nin içinde bulunduğu ruh halini ve pişmanlık duyduğunu vurguladı. Bu tür durumlarda toplumun bu tür vakalara yaklaşımının nasıl olması gerektiği üzerine derin tartışmalar sermeye başladı. Hatta sosyal medyada açılan başlıklar, birçok kullanıcı tarafından engellenmiş veya silinmiştir.
Bu durum, mahkemelerin kararlarını nasıl verdiği, hukukun gerçekleri ne kadar yansıttığı ve toplumda şiddet olaylarına karşı ne gibi önlemlerin alınması gerektiği tartışmalarını yine beraberinde getirdi. Uzmanlar, aile içi şiddeti önleyen mekanizmaların güçlendirilmesi, eğitimlerin artırılması ve bireylerin ruh sağlığına ilişkin farkındalığı artıracak projelerin hayata geçirilmesi gerektiğini vurguluyor. Ayrıca, K. Y. gibi şiddet gösteren bireylere rehabilitasyon programlarına yönlendirilmesi ve topluma yeniden kazandırılması gerektiği dile getiriliyor.
Son olarak, bu durumların tekrarlanmaması adına kalıcı çözümler geliştirilmesi, eğitim destekleri ve psikolojik yardımların artırılması gerektiği vurgulanıyor. Belirli bir süre sonra mahkeme süreçlerinin sonucunda ortaya çıkan indirim nedenleri, toplumsal adalet hissini zedeleyebilir. Bu tür olayların daha fazlasının yaşanmaması için, tüm tarafların bir araya gelerek etkin bir mücadele içinde olması şart. Eşine bıçak çeken bireylerin, keza şiddet mağdurlarının topluma kazandırılması adına daha çok adım atılması gerektiği aşikar. Bu tür vakaların nitelikli bir yorum ve etkinuzmanların yönlendirmesi ile daha az yaşanması umuduyla, toplum olarak üzerimize düşen sorumluluğu taşımalıyız.